top of page

‘’Åžubat ayı idi, bir gün okuldan gelmiÅŸtim. Annem mutfakta yemek yapıyordu. Durduk yere, beni tuttuÄŸu gibi Tai Chi  yapmaya baÅŸladı. Ellerini, kollarını havada sakince hareket ettiriyor, dans edercesine ileri geri sallanıyordu. Bir yandan ‘Bu Thai Chi’ diye açıklıyor, ‘Bedenini öne çıkararak, dengeni koru, bir kadın gibi seksi bir ÅŸekilde öne çıkar’ diyordu. ‘’Anneeee’’ dedim utanarak. 17 yaşındaydım. Ama yine de ona eÅŸlik ediyordum.  Mutfaktan ayrılıp odama gidecekken annem beni omuzlarımdan tutup ‘’Seni ilk kucağıma aldığım gün hayatımın en güzel günlerinden biriydi. Seni çok seviyorum.’’ dedi. SevinmiÅŸtim, ona teÅŸekkür edip onu çok sevdiÄŸimi söyledim ve odama gittim. Bu, annemi son görüÅŸüm oldu.’’


Shannon ile Fas’ın MarekeÅŸ ÅŸehrinde tanıştım. Kanada’lı. 25 yaşında. Kanada’da bir pastane ÅŸefi iken iÅŸinden istifa ederek seyahat etmeye baÅŸlamış. Bir süre sonra Kanada’ya dönerek tekrar çalışmayı ve yeniden seyahat etmek için biraz daha para kazanmayı planlıyordu.


‘’Annem oldukça spirütüel bir kadındı. Bence öleceÄŸini sezmiÅŸti. Onu ölümünden sonra hastanede boÄŸazından kablolar girmiÅŸ halde gördüm. Ama anneme dair zihnimde kalan son görüntü mutfakta Tai Chi yaparkenki neÅŸeli halidir. Onu her zaman mutfaktaki haliyle hatırlayacağım. Sanırım buna Marilyn Monroe etkisi diyorlar.. Annemin yaÅŸlandığını göremedim. Onu her zaman çok güzel ve neÅŸeli olarak hatırlayacağım.


Kızgınlığımın geçmesi uzun zaman aldı. Henüz 17 yaşındaydım. Anneme hala ihtiyacım vardı. Gidemezdi. ‘Neden ben?’ diye çok isyan ettim. Biz çok güzel bir aileydik ve bunu hak etmedik. Bir gün bir arkadaşım eÄŸer başına gelen her kötü ÅŸey için ‘Neden ben?’ dersen başına gelen her iyi ÅŸey için de ‘neden ben?’ demelisin dedi. ‘Çünkü hiç kimse hak etmiyor böyle bir ÅŸeyi.’
 Annemin gidiÅŸi çok ÅŸey öÄŸretti bana.. Beni büyüttü. Seyahat etmeyi, kendi başıma yetebilmeyi, kendime güvenmeyi, daha güzel sevmeyi... Çünkü asla bilmiyorsun; yarın ne olacağını asla bilmiyorsun.


Ne zaman ona ihtiyacım olsa annem bir ÅŸekilde gelir. Bazen güneÅŸle birlikte gelir bazen bir kelebek olarak konar.

 

Hindistan’daydım, annemin ölümünün sekizinci yıldönümüydü. Sahilde uzanmıştım. O sırada onu çok özlediÄŸimi düÅŸünüp ‘’KeÅŸke burada olsaydı da ona günümün nasıl geçtiÄŸini anlatabilseydim’’ diye iç geçirdim. Bana her zaman annemi hatırlatan bir ÅŸarkı var. Sade’nin ‘’The Sweetest Taboo’’ parçası. Ben bu düÅŸünceyi aklımdan geçirdikten sonra arkada bu müzik çalmaya baÅŸladı. Annem... Her zaman bir yolunu bulurdu.


Annem çocuklarını çok sever ve kollardı. Hala ona ihtiyacım olduÄŸunda beni koruduÄŸunu hissediyorum. Bir keresinde seyahat ederken bir yerde biraz korkmuÅŸ ve ne yapacağımı tam olarak bilemez haldeydim. O sırada kafamın içerisinde annemin sesi ‘’Hemen buradan git’’ dedi. Hemen oradan ayrıldım, bir ÅŸey olmadı. Ama onu duymasaydım gitmezdim. Gençtim, 19 yaşındaydım, naiftim. KendiliÄŸimden gitmezdim ve o zaman kötü bir ÅŸeyler muhtemelen olurdu.


Annemin inanılmaz bir enerjisi vardı. Bilirsin bilimde ‘enerji oluÅŸturulamaz ve yok edilemez’ denir. Annemin bedeninin gitmiÅŸ olması, onun artık burada olmadığı anlamına gelmiyor. O her yerde. Bu yüzden bu dövmeyi yaptırdım: ‘’Ölüm öldüremez.’’ Yazıyor. Çünkü, o buradan ayrılmış olmasına raÄŸmen hala bana çok ÅŸey öÄŸretmeye hala devam ediyor. 

​

[1] Tai Chi: Temelini evrensel yaşam enerjisinden alan bir Uzakdoğu sanatı.

​

bottom of page